İletişim!!

darkchocolatebrownblog@gmail.com
darkchocolateblog@yahoo.com

8 Haziran 2017 Perşembe

Enfeksiyöz mononükleöz müsünüz?




Selamlar,

Herhalde bunu yazmasam çatlardım. Çünkü internet bir derya deniz ve ben de bu denize dalıp gitmiştim geçen sene.

2016'nın yaz aylarında başıma enfeksiyöz mononükleöz, nam-ı diğer mono ya da öpücük hastalığı denilen birşey başıma geldi.  Gelenin bu olduğunun anlaşılması 1,5 ayı buldu. Benim için oldukça sinir bozucu bir dönemdi. Allah beterinden korusun.

Dediğim gibi bu hastalık hakkında internette çokça bilgi mevcut. Doktorum mükemmel bir kadındı. Beni oldukça sakinleştirdi. Teşhis konulduktan sonra ilk söylediği şey, bu hastalığı çoğu insanın ağır bir grip olarak geçirdiği, kanser vs gibi başka ürkütücü hastalıklara sebep olmadığıydı.

Öpücük hastalığı, ya da enfeksiyöz mononükleöz, Epstein-bar (EPV) virüsünün sebep olduğu bir hastalık. Toplumda daha çok bebeklerde, çocuklarda ve ergenlik dönemindeki gençlerde görülüyormuş. Tükürük yoluyla bulaşıyor. Tahminimce bana spor salonundaki su sebilinden bulaştı.

Belirtilere gelince; ilk önce boynumun alt tarafında bir şişlik belirdi. Bademciğimin altında, sol tarafta. İçerden ağrı yapmıyor ama dışardan bastırınca acıyan bir ağrı. Bir süre kafama takmadım ama 10 gün kadar geçmeyince bir kbb uzmanına gittim. O da ultrasona yönlendirdi. Ultrasondaki boyundaki şişliklerin enfeksiyona bağlı olduğu görüldü ve antibiyotik tedavisine başlandı.

Fakat 2-3 gün içinde kasıktaki lenflerim şişti. Boynumdaki şişlik de ilerleyen süreçte büyüdü ve artık dışardan bile farkedilebilir hale geldi. Sonrasında gözlerim de şişti.

Bu durumda bir enfeksiyon uzmanına gittim.

Enfeksiyon uzmanına ilk göründüğümde aklınıza gelebilecek bütün bakteriyel ve viral enfeksiyonlar için kan tahlili yapıldı ve hepsi negatifti. Bununla beraber kan değerlerim haftadan haftaya sürekli kötüleşiyordu. Bununla beraber çok yüksek olmayan ama sürekli devam eden 37,5-38 derecelerde ateşim vardı. İlk gidişimden yaklaşık 1.5 ay sonra boğazlarım artık açılmayacak kadar iltihaplandı. Boğazımın üzeri bembeyaz iltihap kaplanmıştı ve karaciğer değerlerim çok yükselmişti. Bu süreçte tekrar EPV ve CMV için test yapıldı ve bu sefer EPV pozitifti. İlk gittiğimde kanda görülmeyecek kadar erkendi. Sonra tekrar ultrason çekildi ve burada da lenflerin küçülmeye başladığı gözlemlendi.

Tedavisi bol bol dinlenmek, çok iyi beslenmek, stresli olmamak. Viral hastalık olduğu için vücudun kendi bağışıklığının yendiği bir hastalık. En azından benim durumumda öyleydi.


Benim bu yazıyı okuyanlara naçizane birkaç sözüm olacak. İlki lütfen doktorunuzu iyi seçin. Lenflerde şişlik varsa öncelikle iyi bir enfeksiyon hastalıkları uzmanına görünün. Kendi doktorumun olmadığı bir gün acil olarak evime yakın ve çok bilinen bir özel hastanenin dahiliye uzmanına göründüm. Doktor hanım sadece beni telaşlandırdı. Ayrıca teşhis konulmadan 1 kutu antibiyotik kullandırdı boşu boşuna.

Bu hastalıktan sonra lenfleriniz eski boyutuna her zaman gelmeyebilir. Benim gelmedi. Çok küçüldüler ama eskisi gibi olmadılar. En azından ben farkı biliyorum.

Psikolojik olarak çok fazla etkilenebilirsiniz. Özellikle bir türlü enfeksiyon teşhisi koyamamaları ve her seferinde kan değerlerimin kötüleşmesi beni çok yıpratmıştı. Fakat burada da doktor çok önemli. Benim doktorum her seferinde telaşlanmamamı söyledi.

İnternete girip semptomlarınızı yazmayın. Lenfoma çıkacak. Size bu teşhis konulmadı henüz ve boşuna telaşlanacaksınız.

Son olarak burada yazdığım herşey benim kişisel deneyimim ve benzer teşhis konulan insanlarla bunu paylaşmak.

Sevgiler

Neslihan























12 Şubat 2017 Pazar

Tüketerek Tükenmek

Özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren kapitalizm denen illetin dişlerinin giderek sivrilmesiyle insanoğlunun doyumsuzluğu da çığrından çıktı. 21. yy'ın neredeyse ilk 20 senesinde de ne yazık ki daha çok tüketmek global dünyanın "gerekliliği" oldu. Ne kadar yeni, ne kadar lüks, ne kadar fazla o kadar iyi.

Özellikle büyük şehirlerde, ki benim durumumda burası İstanbul oluyor, insanların her alışveriş merkezini hunharca doldurması, her indirim döneminden mağazaların semt pazarından hallice olması, cep telefonlarının her sene eskimesi artık işten bile değil. Hala i phone 5-6 ve 7 arasındaki farkı anlayamadım. Bir de s olanları mevcut aralarda.

Şimdilerde moda bir tabir var, tükenmişlik sendromu. Levent-Maslak hattındaki o iştihamlı plazaların birinde çalışan biri olarak söyleyebilirim ki hepimizde az ya da çok var o tükenmişlik sendromundan. Kimimiz farkında kimimiz değil. Çünkü en değerlimizi yani zamanımızı satarak kazandığımız parayı metaya yatırıyoruz. Hepimiz günün 8-9saatini geçirdiğimiz işten şikayetçiyiz ama daha fazla tüketmek için muhtacız da. Bu kısır döngüye de o yüzden küfredip duruyoruz.

Benim bu daha çok kazan daha çok harca döngüsünü kırmam "almamakla" oldu. Kılık kıyafet, makyaj malzemesi, hatta abartalım ama dolapta varken 2.sini de alayım dediğim makarna bile bu almama sürecine dahildi. Herhangi birşeyi almam için "buna neden ihtiyacım var?" sorusunu cevaplamayı bekliyordum. Bunun birkaç sebebi var. birincisi har vurup harman savurmamam gereken bir döneme girdim. Bir de gerçekten neye ihtiyacım var neye yok ve minimumda standartım nedir görmek istedim.

Sonrasında ise dolap dolap bekleyen ama kullanılmayan bir heves uğruna alınmış ya da artık üzerime olmayan herşey bu süreçte ihtiyaç sahiplerine ya da eşe dosta verildi. Bir dolap boşaldı. Eğer yeni birşey alındıysa da bu dolaptaki başka birşeyin çıkması ya da biten birşeyin yenilenmesi demekti.

Bir noktada herkesin nefsini kontrol etmeye çalışmasını tavsiye ederim. İlk farkına varacağınız şey aslında herşeyiniz var. Yeteri kadar kıyafetiniz, yiyeceğiniz, ayakkabınız, tencereniz tavanız var. Gençler bir bakın elinizde kaç tane pembe allık var? Ya da şeftali? Bak birşey söyleyeyim mi? O allıkların yüzünüzdeki farkını siz bile anlamıyorsunuz. İkincisi dolaplarınızı boşalttığınızda hem fiziken hafifliyorsunuz hem de manen zenginleşiyorsunuz. Verin arkadaşlar. Genç bir kıza dolaba alıp koyduğunuz en son 2 sene önce giydiğiniz kazağınızı verin. Kullanılmayan dolap bekleyen battaniyenizi, yorganınızı alamayanlara verin.  Üçüncüsü dünya için de iyi birşey yapıyorsunuz. Bir poşetin bile kullanılmayacak olması büyük birşey. Son olarak aslında kazandığınız paranın kıymetini anlıyorsunuz ve bunu harcayacaksanız geçekten değecek birşeye harcamayı bekliyorsunuz. Dediğim gibi zaman satıyoruz hepimiz.

Bu hala bir yolculuk benim için. İnsan olduğumdan bazen nefsime yenik düşüyorum ki bu da olması gereken birşey sağlıklı olması için ama bir noktada iyi bir çizgide devam ettiğime inanıyorum. Kendi adıma bu tüketim çağına küçük de olsa bir çomak sokabildiğim için mutluyum.

Bu benim deneyimimdi. Birilerinde bir ışık yakabilirsem ne mutlu.

Sevgiyle kalın.

Neslihan




5 Şubat 2017 Pazar

Döndüm bak geldim şimdi

Herkese merhaba,

En son 2013 yılında son yazımı yazmışım. O zamandan bu zamana burada kalan insanlar olduğunu görmek çok güzel.

Hayatımda çok fazla değişiklik oldu. En önemlisi büyüdüm sanırım. Artık 30 yaşında bir kadın olarak bakış açım değişti.

Artık buraya geri dönüyorum. Blog artık salt makyaj ve güzellik meselelerine ait olmayacak. Biraz daha hayata dair fikirlerimi paylaştığım, kendimce bir "köşe"ye dönüşecek.

Umarım bu haliyle sizin de ilginizi çeker.


Sevgiler

Neslihan


16 Ekim 2013 Çarşamba

Down Under Naturals Şampuan ve Saç Kremi

Herkese mutlu bayramlar öncelikle..


Saçlarımı uzatmaya başladım. Bu benim için uzun bir aradan sonra ilk kez oluyor. Motivasyonum ise şu. Zaten 30 lu yaşlara doğru emin adımlarla ilerliyorum. Bir zaman sonra saçlarımdaki beyazlar iyice belirginleştiğinde muhtemelen sıkılıp kısa kullanacağım. Bari şimdi uzatıp tadını çıkarayım.

Bu sebepten şampuan ve saç kremlerine her zamankinden daha fazla dikkat eder oldum.

Down Under Naturals'ın argan serisinin şampuan, saç kremi, duş jeli ve vücut kreminden oluşan seyahat kitini tatile gitmeden önce almıştım.Her biri 30 ml olduğu için oldukça iyi fikir edinmiş oldum.




Şampuan ve saç kremi de oldukça güzel. Bir kere içerisinde zararlı diyebileceğimiz herhangi bir içerik yok. Köpürmesi ve temizlemesi oldukça güzel. Saçlarınız şampuandan sonra bile yumuşak kalıyor. Yani eğer saçlarınızda aşırı kuruluk probleminiz yoksa kremsiz bile yumuşaklık hissine sahip olabilirsiniz.

Benim saç kremine şampuandan daha fazla gönlüm kaydı. Çünkü saçlarımı hem yumuşacık yaptı hem de saçlarım kendi halinde kuruduktan sonra kendi dalgasını ortaya çıkardı. Bir daha şekillendirmeden yumuşacık saçlarım oldu. İçerisinde silikon vs de olmadığı için saçlarımı ağırlaştırmadı.

Serinin kokusu da muhteşem.

Fiyat olarak tam boyları 20-25 tl civarında. 4 lü seyahat kitinin fiyatı gratis te 12 tl. tek tek satılın 30 ml lik ürünler se 4 tl. Şu ara yeni deneyecek iki şampuanım var. Fakat saç kremi alışveriş listemde yerini aldı.

Diğer iki üründe gelecek postlarda yerini alacak.

Sevgiler :)


13 Ekim 2013 Pazar

Nivea Duşta Vücut Kremi

Allah beni tembel yaratmış. Her ne kadar süslü biri de olsam, hatta ve hatta kendi çapımda bir kozmetik blogu da yazsam bazen yaaaa ne gerek var bütün bunlara dediğim de olmuyor değil.

Duştan sonra vücut kremi sürmek de bazen mesele oluyor. Nive a sağolsun benim gibi üşengeçleri de düşünüp duşta vücut kremi çıkarmış.

Ben bu güzelliği tatile gitmeden önce keşfettim.

Bu arada evet tatile gittim. Kaçtım. (Kurumsal hayata kafam girsin demek istiyorum)

Oldukça pratik. Eğer ki cildini aşırı kuru değilse ve pratik birşeyler arıyorsanız, duşta bunu kullanın ve durulanın. Sonra hazırsınız. Ben besleyici olanını kullandım.

Fiyatı 15 tl civarıydı zannedersem. İyi ki almışım. Kesinlikle tavsiye ederim.

Mutlu bayramlar :)


5 Eylül 2013 Perşembe

Döndüm bak geldim şimdiii- Bioderma Sebium Serum

Ahhhh sevgili blog,

Ne kadar uzun zaman oldu değil mi? Fırtınalı yoğun günler hala geride kalmış değil ama galiba ben geride kaldım. Nerdeyim huleyn ben? Gelsin panik atak krizleri, gitsin böbrek ağrıları.. Sanırım hala hayattayım.


Bu girizgahdan sonra, bu fırtınalı yoğun günlerde coşmuş olan cildimin imdadına yetişen Bioderma Sebium Serum bugünün konusu.

Bilenler bilir ki ben Bioderma ürünlerini pek bir severim. Bu ürünü de dermoeczanem.comdaki Bioderma ürünlerinin 3 al 2 öde kampanyasından aldım. Bir süredir de kullanıyorum.

Efendim, bu bir kimyasal peeling. Hemen içerk gelsin:
AQUA/WATER/EAU, GLYCOLIC ACID, SODIUM HYDROXIDE, PANTHENOL, BIS-PEG-15 METHYL ETHER DIMETHICONE, DIPROPYLENE GLYCOL, MANNITOL, XYLITOL, RHAMNOSE, FRUCTOOLIGOSACCHARIDES, GINKGO BILOBA LEAF EXTRACT, DODECYL GALLATE, AM- MONIUM ACRYLOYLDIMETHYLTAURATE/VP COPOLYMER, HYDROXYETHYLCELLULOSE, PROPYLENE GLYCOL, BIO- SACCHARIDE GUM-1, PHENOXYETHANOL, FRAGRANCE (PARFUM).










Görüldüğü gibi içeriğin en tepesinde glikolik asit var. Hiç de azımsanacak bir oran değil. %15. Nemlendirsin diye de panthenol içeriyor.


Cildi çok güzel soyuyor. Lekeler konusunda kısa sürede oldukça başarılı. cilt dokusunu inanılmaz yumuşak yapıyor. Ben effaclar duo ile beraber gün aşırı kullanıyorum. Zaten gün aşırı kullanılması salık verilmiş kutunun üzerinde. Bunu sürdükten sonra üzerine normal nemlendiricim olan Clinique antioxidant night moisturizer kullanıyorum.




Hassas ciltlerde biraz kızarıklık ya da yanma yapabilir. Eğer sample bulma şansınız varsa deneyip alın derim. Fakat diğer gruplarda sorun olacağını sanmıyorum. Ayrıca akne problemi olmayanlarda kullanabilir peeling olduğundan mütevellit.

Fiyatı 55 tl civarında.


Hayırlı günlerde, selametle kullanınız efenim.

Ay bi cıvıdım ki sormayın :D

Sevgiler :))















































4 Ağustos 2013 Pazar

Kurumsal Hayata İsyan

Bugün blogda içimi dökmek istiyorum. Yani gönül isterdi bir kişisel blog bir de güzellik blogu açalım fakat ne enerjim ne de zamanım var.

Normalde hep iş hayatımın yoğunluğundan bahsederim burada. Fakat son zamanlarda birkaç kişilik çalıştığım için var olan yoğunluğu bir hayli arttı. Hatta artık hafif hafif psikolojim bozulmaya başladı.Ben hesap makinesi değilim diye ağlamaya başladığım zamanlar sıkça oluyor. Çok severek spor yapıyordım ama artık vaktim yok. Çünkü kalan kısıtlı vaktimde yapmam gereken bir dünya başka şey var.

Kafamda sürekli iş var çünkü olmak zorunda. Sonunda anladım ki işim benim belalım. Hani böyle sakız gibi yapışıp bela olan eski sevglilim gibi. Ben işime değil ama işim bana aşık.

Peki ama neden? Yani çalışıyoruz, çabalıyoruz da ne için. Daha fazla para kazanacağım ama eşimi, ilerde olacaksa çocuklarımı, ailemi, sevdiğim arkadaşlarımı göremeden banka hesabımda para duracak. Bir de yaptığım şey sadece birilerinin ne kadar para kazandığını hesaplamak.Bir tek bol sıfırlı rakamlar içinde benim senelik kazandığım paranın virgülden sonra kaçıncı basamağı etkilediğini bilmiyorum. Onu da hesaplarsam (!) hemen bırakıp gideceğim.

Bir süredir de ihtiyacım olan birkaç şey dışında kendime birşeyler almadım. Bir nevi kendimi teste tabii tuttum. Kendimi şımartmak için birşeyler almazsam ne olurdu? Çünkü çalışıp çalışıp, ay aman ne de güzel birilerinin parasını hesapladım hadi kendime birşey alayım, demek de bana saçma gelmeye başladı.

Sorunun cevabını gayet iyi biliyordum aslında. Hayatımda hiçbir eksiklik hissetmedim. Aynı allığın yarım ton pembesini almasam da dünyanın sonu gelmedi?
Ya da 25. toprak rengi farım olmayıversindi. Hatta bu beni daha bile mutlu etti. Çılgınlar gibi para kazanmak yerine, birincil ihtiyaçlarımı karşılayacak kadar para kazanmak da insanı mutlu etmez miydi? zaten en büyük hayalin de Ege' nin bir köyünde organik yumurta yetiştirmek değil mi Neslihan?

Bir de düşünüyorum acaba hesap kitap yapmadığım daha eğlenceli kurumsal bir işim olabilir mi? Neticede hala biraz daha çalışmak zorundayım. Henüz doğmamış bebeklerime bir gelecek sağlamak için. Excel tablolarının içinden super mario gibi zıplaya zıplaya geçmeden keyif alacağım başka birşey olamaz mı? Bir de bunun arayışındayım. Çünkü son 1 senede hiç olmadığı kadar fazla çalıştım. Artık sadece rakamları hatırlıyorum. Sevdiğim filmlerin adını bile unuttuğum oldu. Aynı ofiste çalıştığım insanların bile adını hatırlayamıyorum bazı zamanlar. Diş macunu yerine nemlendirciyi diş fırçasına sıkmam artık beynimin birkaç kablosunda ciddi yanık olduğuna inanmama sebep oldu.

İçimden bir parça şu anki işimle vedalaştı. Şu an kalan diğer büyük parçayı hadi sen de bırak artık şunu da başka bir tarafa at bezi  diye ikna etmeye çalışıyor. Bu aralar kendime uygun iş arayışındayım. Ha bana en uygun işler doktorluk, veterinerlik ya da sanat tarihi üzerine araştırma yapmak fakat kısa vadede bunlardan para kazanabileceğimi sanmıyorum.

Bakalım ne çıkacak sonunda. Kimbilir belki bu işi yapmak durumunda kalırım ama kesinlikle bu tempoda değil. Yoksa bir blogum olduğunu bile unutacağım.

Herkese mutlu akşamlar:)

Neslihan




28 Temmuz 2013 Pazar

Elseve Arginine Saç Dökülmesine Karşı Bakım Kremi

Herkese merhaba,


Reenkarnasyona inanmıyorum ama bir güç var ve ben önceki hayatımda kediydim. Hatta spesifik olmam gerekirse bir himalayan.
Nasıl ki kediler tüy dökerse ben de sapır sapır saç dökerim mevsimsel. Şu ara da o dönemdeyiz. Evin heryeri saç. Çalıştığım masanın etrafı saç. Bana sarılanların üstlerinde saç. Korku filmi gibi.

Bir isyan anında" amaaaan bunu da bir deneyeyim" diyerek Elseve'in bu kremini aldım. Kendisini 60 sn kafanızda tutup durulayınca saç dökülmeniz %95 oranında azalıyormuş. Vay anasını dedim ve denedim.

Pek de bir umudum yoktu. Çünkü ben maske falan kullanmaya gelemeyecek kadar üşengeçim saç konusunda.

Ve şok. Harbiden kafamda 60 sn tutup duruladığımda saç dökülmesinde bariz bir azalma gördüm. Haftada 2 kez kullanıyorum ve bariz bir fark görüyorum. Hatta duşta bunu kullandıktan sonra bile dökülen saçlar birkaç tel. Ayrıca hem saçları yumuşatıyor, hem de çok güzel kokuyor.


Ben bu ürünle iligi sıkıntım. Fiyat. 16 tl ve 200 ml. Benim saçlarım o kadar uzun olmamasına rağmen iyice yedirebilmek için bir ceviz büyüklüğü kadar kullanıyorum. Dolayısıyla çok uzun dayanmayacak.

Onun dışında dökülme için gerçekten etkili olduğu düşünüyorum. Serinin diğer ürünlerini de deneyeceğim.

Sevgiler :))